Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Gururlandım, Umutlandım


Açıklama: Bu yazımda, 2010' un ilkbaharında Diyarbakır- Hatay yolundaki seyahat izlenimlerimi sizinle paylaşmaktayım.
Kategori: Makaleler
Eklenme Tarihi: 05 Haziran 2015
Geçerli Tarih: 27 Aralık 2024, 05:30
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=120


 Bu yazımda, 2010’un ilkbaharında Diyarbakır- Hatay yolundaki seyahat izlenimlerimi sizinle paylaşmaktayım.Diyarbakır’dan sabah otobüsüyle yola çıktım. Her yer yeşermiş, çevrede toprak evler göze çarpıyor. Siverek yolunda hayvan güden çocuklar var. Belli ki bu çocuklar okula devam etmeyenlerdir. Bu durum beni çok üzdü. Otobüste farklı lehçelerde konuşan insanlar kendi aralarında bir şeyler anlatıyorlar. Fakat hepsini anlayamıyorum. Siverek terminali çok modern bir terminal. Terminale belediye başkanının adı konmuş. Anlaşılan bu terminali bu başkan yaptırmış. Bunun yanında modern bir üst geçidi var. Yollarda at arabaları da sık sık gözüme çarpıyor. Mısır tarlaları ve fabrikalar ise insanı  mutlu ediyor. Hilvan yolunda bir dikili ağacın olmaması da üzdü beni. Hilvan tarıma dayalı ve uzaktan bakışta şehrin pek bakımlı olmadığı görülüyor. Şanlıurfa’ya modern oto yoluyla ulaşıyorum. Burada GAP hava alanının olduğunu görüyorum. Askeri birlik beni çok eskiye götürdü. Rahmetli Casım amcam burada dört yıl askerliğini yapmış. Şanlıurfa’nın otogarı oldukça güzeldir. Ağaçlandırmaya da önem verildiği, yapılaşmada oldukça mesafe kat ettiği gözümden kaçmıyor. Birecik’e girerken uyuyordum. O yüzden gözlemleyemedim. Yalnız fıstık ağaçları sıklıkla yer alıyorlar. Nizip’te de fıstık ormanları var. Nizip, eski- yeni yapılarıyla büyük bir ilçe. Sanayisi ve dev yapıları gözüme ilişiyor. Burada  ‘Hoş geldin ya şehr-i Ramazan’ mahyasının olması, aradan yedi ay geçmiş olmasına karşılık indirilmemesi dikkatimi çekti. Nizip’ geçip Kahramanmaraş tabelasını görüyorum. Bu tabela da bana bir süre kaymakamlığını ve vali yardımcılığını yapan yeğenim Hüseyin Avcı’yı hatırlattı. Bodur ormanları, kayaları ve yeşilliği Artvin kadar olmasa da bana memleketimi anımsatıyor. Buradaki trafik uyarı levhası hiç de gözümden kaçmıyor. ‘ Aşırı hız, yolu değil, hayatı kısaltır. Hatıra ormanlarında bir kedinin bile gölgelenebileceği kadar ağaç yok. Ama yer yer ağaçlandırmaya önemin verildiğinin farkına varıyorum.  Viyadükleri, tünelleri, dağlık- engebeli arazisi, ağaççıklı ormanları olan Bahçe’yi teğet geçiyorum. Buralar da bana Borçka- Artvin yolunu hatırlatıyor. Otobüslerden atılan poşetler dolusu çöpler yol kenarlarında görüntü kirliliğine yol açıyor.


 

             Osmaniye, bir beldede olabilecek basitlikte bir otogarı ve eski- yeni yapılarıyla dümdüz bir şehir. Tren yolu, şehrin tam ortasından geçiyor. Şehrin ara yerlerinde çobanlar koyunlarını güdüyorlar. Burada hediyelik olarak Osmaniye fıstığı satın alabilirsiniz. Diyarbakır’da binip, Osmaniye’de inen yan koltuktaki yolcuyla bir kelam etmeden seyahat edişimdeki can sıkıntımı siz tahmin edin. Buralarda yol kenarlarında reklam tabelalarına sık sık rastlanıyor.  Yine yol kenarlarındaki tarıma dayalı sınaî tesisler gözlerimi büyülüyor.


 

             Hatay yolundayım. Uzun süredir göremediğim denizi görüyorum. Yaşamımda ilk kez Akdeniz’i görüyorum. Bu olay, yıllar süren bir hasretin sona erişidir. Acaba Ege’yi görmek de kısmet olacak mı? Yaşamım boyunca Karadeniz ve Marmara arasında dolanıp durdum. Sahil boyu Hatay’a gidiyoruz. İskenderun bana ayrı bir heyecan veriyor. Burada Kadir Abim  ve oğlum Bilgehan vatan borçlarını ifa ettiler.  Vakit akşamüstü. Ay, eğilmiş denizi öpüyor. Her halde benden İskenderun’u tarif etmemi beklemezsiniz. İskenderun’u anlatmama ne kağıt- kalem, ne de zaman yeter. Kısacası İskenderun, Akdeniz’in İstanbul’udur. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. En iyisi gelip görmelisiniz. Kara, deniz ve demir yolları var. Bilmem hava yolu da var mı?  İskenderun, uçsuz bucaksız bir dev şehir. İskenderun’u görünce gururlandım ve umutlandım. Ülkemin geleceğinin ne kadar aydınlık olacağını düşündüm hep. Hatay terminalinde yeğenim Hasan beni bekliyor. Orada bir de Hüseyin’imin eş ve çocukları var. Onları gördükçe Hüseyin’e olan özlemimi az da olsa gidereceğim. Hatay’da Hasan’la birlikte bir gün Dörtyol’u ve Payas’ı gezdik. İkinci gün ise Hatay’da Habibi Neccar Camii ve Sen Piyer müzesini ziyaret ettik. Hatay’dan ayrılırken insanın kendi yurdunu tanıyamaması ve gezememesine hem anlam veremedim hem de çok hayıflandım. Bunun çok geç kalmış bir seyahat olduğunu anlamış olmam yeter sanırım.

15 Mart 2010 / Hatay


 

             


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster