Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


ANNEMLE YAŞADIĞIM ANILARA YOLCULUK


Açıklama: 80 yıllık ömürden anılarda kalanlar....
Kategori: Hayatın İçinden
Eklenme Tarihi: 09 Mayıs 2020
Geçerli Tarih: 27 Aralık 2024, 02:02
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=464


80 yıllık ömürden anılarda kalanlar.... Babam ölmeden iki gün evvel bir rüya görüyor ve üzüntüyle anneme anlatıyor: -Hatun, diyor. -Rüyamda seninle Muhammed’in üzerine toprak dökülüyordu. Annem de: -Herif, senin canın sağ olsun , diyor. Rüya ki rüya. Babam iki gün sonra ölüyor ve annem 39 yaşında 7 çocuğuyla dul, bense 5 yaşında yetim kalıyorum. Üzerimize toprak değil taş düşmüş taş. Babamın üzerine ormanda ağaç düşmesi sonucu beyin kanaması geçirip Artvin’de hastanede iyileşemeyip ölümüyle cenazesinin köye getirilmesi sırasında Mevlüt abim de askere yola çıkmış ve yolda babasının cenazesiyle karşılaşıyor. Bu acı dolu manzaraya karşılık annem: -Arkadaşlarından ayrılma. Oğlum vatan atandan önce gelir. Der ve abim babasının cenazesi için yoldan geri dönemez ve kışlaya yol alır. 18 ay sonra ancak izne gelir. Her 21 Mayıs günü hem babamızın son yolculuğu hem de ağabeyimizin askere gidişi acıyla yâd edilir. Geçmiş yıllarda şimdiki gibi pet şişe, poşet gibi ürünler yoktu. Annem, anlatırdı: Çobanlık yaparken gün boyu elimin altında bakır güğüm olurdu. İçine su doldurur, içmek ve abdest almak için hep yanımda bulundururdum. Dağ- bayır keçinin- koyunun peşinde o koskocaman bakır güğümle koşuştururdum. Şimdiki gibi, şu pet şişeler ve poşetler olaydı da o taş gibi ağır güğümleri taşımasaydım. Ben de her ne vakit ve nerede bir pet şişe görürsem annemi acıyla yâd eder ve hayıflanırım. -Ahhh anne ahh, tez gelmişsin dünyaya. Durağın uçmağ ola! Bir bayram ziyareti için köyüme gitmiştim. O gece arife gecesiydi. Annem sağdı o zaman. Anne, dedim. Fitremi veremedim.Yarın bayram. Param da yok. Annem, hiç vakit kaybetmeden kilere girdi. Bir bez torbanın içine bir-kaç kilo mısır doldurdu. Omuzuna atıp evden çıktı. Yardıma muhtaç bir komşuya mısırı verip döndü. Beni fitre borcundan kurtardı. Annemin maaşı yoktu, haliyle parası da yoktu. Evimizde şükürler olsun, mısırımız boldu. Ondandır, annem fitremi mısır olarak verdi. Ruhu şad olsun. 12 Eylül öncesiydi. Anarşi, ülkemizi ve Şavşat’ımızı kuşatmıştı. Bizim Yanıklı ise hizmetten de, alfabetik sıralamayla da sonda olduğundan anarşiden de erken nasibini alamamıştı. Fakat köyümüzde de ufak tefek kıpırdanmalar olmuyor değildi. Afiş asmalar, fener alayları gündem oluşturuyordu. Yayladaydık. Ne olduysa o gün oldu. Sağ ve sol gruba ait kişiler arasında sürtüşme olmuş, mermiler adeta şarjöre verilmek üzereydi. Her iki grupta bir saldırı beklemekte ve yaylaya gergin bir hava hâkimdi. Annem, bir Malkoçoğlu edasıyla meydana atılarak: -Neyin sağı – solu? Hepimiz bir tavanın yağı değil miyiz? Diyerek, gergin havayı dağıttı. İki ay sonra da zaten 12 Eylül müdahalesi oldu ve anarşi köyümüzden teğet geçmiş oldu. Bir Aralık ayıydı. Annem, hastalanmış, köyden Artvin’e indirmiştik. Doktor, evde bakmamızı söylemişti. Ben de hafta sonu yanına inmiştim. Pazar akşamı köye dönmem gerekiyordu. Fakat annemin durumu da ciddiydi. Annem, her zamanki gibi vazife aşkıyla: -Aman git oğlum, öğrencilerin öğretmensiz kalmasınlar. Beni merak etme. Kaldı ki kimin annesi var ki? Köye bin bir acıyla döndüm. Arada telefon açıp durumunu soruyordum. Salı sabahı, tam okula hazırlanmıştım ki eşim telefonda: -Hoca, durma, gel annenin durumu çok ciddileşti. Hemen köy servislerinden Asım Ustayı aradım. Yola çıktık ki önümüze çıkanlar olup: Asım ustaya bir şeyler fısıldıyorlardı ki ben annemi kaybettiğimi anladım. İki gece daha birlikte kalabilseydim, Fakat babamın öldüğü günü askere giden abimi yolundan eylemeyip ‘önce vatan’ deyip ve acılı acılı oğlunu askere yollayan yine ‘önce görev’ diyen benim annemdi. Mekânı cennet olsun. Hacdaydık. Eşim, rüyasında sık sık annemi görüyordu. Annemin çok neşeli olduğunu söylüyordu. Ben: -Hayra alamet değil, diyordum. Eşimse: -Annen, bizi hacda gördüğünden dolayı seviniyor, diye benim kaygılarımı gidermeye çalışıyordu. Oysa ben hasta olan ağabeyimin kaygısındaydım. Ağabeyimin öleceğini düşünüp, annemin ondan neşeli olduğunu ifade ediyordum. Nihayet, hacdan döndük ve ağabeyim kısa süre sonra göçtü. Annesine kavuştu. Haklıymışım, Biz üzülüyoruz ama ölüler, ölene sevinirmiş. Her ikisine rahmet diliyorum. Annem, iki de bir: -Maraş'tan İstanbul'a kadar yayılmışız, derdi. Şimdi diyorum ki: - Ahhh anne sağ olsan da görsen! Londra'da, Paris'te, Berlin'de ve Tiflis'te torunların ve yeğenlerin var. Nerden nereye!!! Nisan 2020 Sakarya Muhammet AVCI

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster