Alışmıştık bir kere bayram havasını baba ocağında koklayıp büyüklerin elini öpmeye, ama bu bayram âdetine rağmen son bir kaç bayramdır bu havayı koklamaktan oldukça uzağım. Gecen sene asker ocağında baba yarısı sayarak komutanların elini öpmüştüm en son, son iki bayram ise, bizi tarifsiz bir gurbet ikliminde yakalamıştı… Affet bizi bayram bu bayram kimsenin elini öpemedim…
Hatırlarım bayram sabahlarını, annemin ısrarlı bir şekilde: “ hadi kalk imam başladı, namazı kaçırdın” deyişlerini, bense muziplikle anne kaç defa gittin bayram namazına hele erken deyip naz yapışlarımı. Ama en fazla da özlenen; başının ucunda hazır edilmiş ütülü şekilde duran gıcır gıcır elbiseleri giyme hevesi idi. Acayip de yakışıyordu hani… Bayram sabahları aynalar ise ayrı güzel gösteriyor insani, yüzde beliren çizgilere inat…
Bayram namazının adı konulmamış kuralları vardır. Genelde camiye evi en yakın olan kişiler en geç gelir cemaat ise sabırla onları beklerdi. İmam ise her sene ayni hutbeyi okurdu, Kevser suresi bayram namazlarının vazgeçilmez unsuru idi, gökten koç indirilişi ve taşı kesip başı kesmeyen bıçak hikâyesinin yasarmışçasına dinlemenin verdiği heyecan hala belleğimde… Hele hele imamın cemaate donerek “sukredin gokten koc indi yoksa her sene biriniz kurban edilecektiniz” diye cemaate ayar vermesi yok mu? Sanki kendisi nasıl olacaksa…? Neyse… Barışmaya niyeti olmayanlar birbirlerine uzak uzak durur haksiz olan taraf ise genelde kapıya yakin oturup erken çıkmayı garantiye alırdı. Ama bayram namazlarının en unutulmaz anıları çocukların gülmek gizli bahanesi ile camilerde toplanmaları idi. Genel de camiler iki katli olur, işi daha ciddiye alanlar alt kat ve ileri safların müdavimleridir. En ön saf ise fazla tercih edilmez, sebebi ise halk arasında ölüm sırasının saflar halinde önden başlanıldığına inanılırdı. Hutbe esnasında sakalaşmak, konuşmak isteyen kişiler ise genelde üst kata rağbet gösterirdi. Gülmek içinse bahane aramaya gerek yoktu. Kesinlikle biri namaza yetişme acelesi ile ya çorabını farklı giymiş olurdu, ya da delik, ya birilerinin abdesti olmazdı ya da gidik. Bunlar gülmeye yeter artardı bile. Yeter ki ilk ses bir yerden cıksın gerisi çiğ gibi yayılır, namazmış bayrammış hak Teâlâ… Ama hala anlamadığım bir şey var gülmek için neden namazın başlamasının beklendiği ki inanın ben de bilmiyorum. Tekrar çocukluk günlerime dönsem bu konuyu araştıracağıma eminim. Simdi ise genelde alt katlarda kılıyorum namazları, isi ciddiye aldığımdan mı ? asla!!! Aksine içimdeki çocukluğun her an ortaya çıkmasından korktuğum için J … Bayram namazı faslını bitirmeden hazır sizi bulmuşken sorayım “ 3 salla 1 bağla, 1 salla 3 bağla ” ne demek, sanırım senede iki sefer olduğundan bahisle unutulan bayram namazını kılma tarifi.
Kurban edilecek hayvan kısmına dönersek, hayatinin en güzel ama son anlarını yasıyordu. En has yoncalar, yiyecekler ona sunulurdu. Zaten hayvancağız tabiatı gereği fazla itirazı yoktu olacaklara, tek itirazı kesmeyi beceremeyip olayı işkenceye çevirmemize idi sadece. Genelde bayram sabahları çok sağlam kahvaltı yapılmaz, doyma kısmı ilk kurban eti ziyafetine saklanırdı. Bundan sonra ise bayramı bayram yapan en güzel faaliyete geçilirdi. Yardıma muhtaç kişiler için usulüne uygun toplanan etlerin dağıtılma kısmı ki belki de kurban etinin lezzetini de bu sağlıyordu.
Derin bir iç çekesim geldi birden. Aslında her şeyi yapabilmenin insanin kendi elinde olduğuna inananlardanım. Bunun için “ahh nerde o eski bayramlar ” diyenlere de çok fazla aldırış etmem, yanlış bulurum biraz da kolaycılığa kaçtıklarını düşünürüm. Ama bugün nerde o eski bayramlar diyecegim cunku benim durum biraz farkli; niye mi: ?
Burası Paris, kimine vatan, kimine gurbet, kimi dinine hasret kimi ise darul harp esprisinden bekliyor minnet... Tahmin edeceğiniz gibi bayram sabahlarının çok büyük bir ihtişamı yok buralarda. Saatin çalıyorsa uyanıyorsun bayram namazına, komsundan medet bekleyemiyorsun, naz yapabileceğin nidaların sahibi annen yok başucunda, ütülü elbiseler ise akşamleyin unutmayıp ütüledi isen var yoksa yok… Aynalar ise bayram psikolojisinden çok uzak, gerçeği gösteriyor, çizgiler belirli yani…
Neyse ki bir Türk Camisi bulmak çok zor olmuyor, anlattığım üzere buradaki cami de 2 katli ve son günlerdeki tartışmalarda duyduğunuz gibi minaresiz. Gülmeyeceğime güvensem üst kata çıkmak istiyorum, alt katin hakkini verebilir miyim onu da bilmiyorum. Ama cami tiklim tıklım, genç cemaat ağırlıklı, sadece ben değilim ütülü giyinen, herkes en güzel elbisesini giymiş. Çoğu kişi küçük çocuklarını da almış yanına, yaban ellerde farklı kültürlerden etkilenip özünden kopmalarından duyulan korkuya inat. Ama gözler yalan söylemiyor, herkesin gözü vatan hasreti çekiyor belli, doluyor doluyor ama neyse taşmıyor, yüreğine geri donuyor damlalar. İmam dinin gerekliliklerine uymamızı yineliyor, Kevser suresini de unutmuyor dediğim gibi. Ama gençlerin birkaç itirazı oluyor. Türkçeyi Fransızca kadar iyi bilemediklerinden bahisle tercüman istiyorlar ya da Fransızca hutbe, haksiz da sayılmazlar hani.
Namaz çıkışı herkes birbirine bakıyor kalıyor. Herkes aslında tanıdık denecek kadar yakın sonuçta aynı memleketli, ama aslında bir o kadar da yabancı. Yüzüne küçük bir tebessüm yollayana hemen cevap verip bayramını tebrik ediyorsun, bunlar da parmak sayısını geçmiyor. Vermedim ya da almadım ama sizin için araştırdım el öpme bahşiş piyasası 10 Euro’dan açılıyor.
Kurban kesme faslı ile ilgili anlatacağım kısım ise çok kısıtlı çünkü burada kurban kesme âdetinin yerini başka şeyler almış, zahmet olduğu düşünülerek halk farklı yöntemler bulmuş kendine. Cemaatler isin basında, kişi başı 200 Euro karşılığında senin yerine kurban kesiliyor, et isteyene 3 gün sonra istek üzerine kemiksiz yağsız kısmından bir parça et geliyor, diğerleri ise Afrika da ki yardıma muhtaç kişilere gönderildiği söyleniyor.
Bayram yine de etsiz geçmiyor elbet, 1 gün önceden kasaptan aldığın birkaç kilo et ile midenin ihtiyacı karşılanıyor. Manevi eksikliği ise anlattığım gibi hiçbir şey karşılayamıyor.
Anlatacak birçok hikâye var belki de ama hislerimi en iyi de babamın bir şiirinin bir dizesi yeterince karşılıyor “Tarifsiz bir histir gurbette bayram”. Bana da bu sözün üzerine fazla laf söylemeden susmak düşüyor.
Bayram tadında nice günlerde buluşmak dileğiyle…