Bolu’ya ve tünele doğru ilerliyoruz. Bolu dağı tüneli, son yılların ülkemizin insanına sunulan nimetlerden biri. Nasıl ve neden şükretmeyelim ki?
İki gün önce geldiğim İstanbul’dan bugün ayrılıyorum. Artvin’e yol alıyorum. Bugün uzun süre komşuluk ettiğim Zekeriya ustanın cenazesinde olamamanın üzüntüsü içindeyim. Dün düğünde ve sonrasında Çamlıca tepesinde oldukça keyifli bir günüm geçti. Çamlıca’nın o doğal ortamında eş, dost ve akrabalarımla birlikte olmanın mutluluğu da ikramiyesi.
Otobüsün hareket etmesiyle kültür başkenti İstanbul’a veda ediyorum. Şoförümüz sürekli telefonuyla konuşuyor ve sorunları çözmeye çabalıyor. FSM’den geçerken insan gururlanmadan edemiyor. Dün de Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken aynı duyguyu ve heyecanı yaşamıştım. Bir zamanlar, birilerinin bu köprüyü yaparken neden karşı çıktıklarını düşündüm, durdum. Bugünse üçüncü köprüden söz ediliyor. Bu düşünceyi taşıyanların ‘matbaaya karşı çıkanlardan ne farkları var?’ bilemiyorum. Gericiliğin geçmişte olduğu gibi bugün de var olduğuyla yüz yüze geliyorum. Köprüyü geçip ‘Asya kıtasına hoş geldiniz’ tabelasını okurken Anadolu’nun sıcaklığını ve içtenliğini yüreğimin kıpır kıpır edişinden anlıyorum. Şu ana kadar her hangi bir kaza görüntüsünün olmaması sevindirici bir durum. Çünkü ülkemizde bir günde terörden daha çok insanı trafik kazalarında kaybediyoruz. Ama nedense ülkemizde hiçbir zaman trafik terörü ilk gündem maddesi olmadı. İzmit terminalinde yolcu indirme- bindirme işlemleri gerçekleştiriliyor. Artvin insanının memleketine bağlılığını gösteriyor bu doluluk oranı. Ayrıca bagajlardaki yoğunluk da gözümden kaçmıyor. Artvin insanının değişen dünyaya karşı hala hediyeleşmeyi sürdürüyor olması çok anlam taşıyor. Kocaeli, bir sanayi şehri. Yeşilliği de oldum olasıya gözlerimi büyülüyor. Ülkenin her köşesine gitmekte olan bu otobüsler, yolları bir hizmet köprüsü yapıyor. Kim bilir, bu yollarda seyahat edenler için hangi yürekler çarpıyor? Bu arada Sapanca- Arifiye tabelası bana göz kırpıyor. Her bahar burada tüm hemşerilerimle şenlikte buluşuyoruz. Adapazarı, benim son beş yılımı erittiğim memleket. Gurbet diyarı. Adapazarı Shell’deyim. Bu durakta nice nice yolcu bekleyip uğurlamışım. Düzce Çakır oğlu Tesisleri’nde mola veriyoruz. Tesis, gayet modern bir tesis. Mescitlerde de inanca saygıyı görüyoruz. Mescit, üst katta ve görünür yerdedir. Düzce, 99 depreminin verdiği yıkımdan sonra hayli mesafe kat etmiş. Sanayi yolunda ilerlediğini görmemesi için insanın görme engelli olması gerekir. Bolu’ya ve tünele doğru ilerliyoruz. Bolu dağı tüneli, son yılların ülkemizin insanına sunulan nimetlerden biri. Nasıl ve neden şükretmeyelim ki?
Anadolu bozkırında durmadan ilerliyoruz. Bu ara biraz uyumuşum. Bolu- Çankırı yollarını yazamamışım. Yollarda genellikle ‘yemek’ konulu tabelalar göze çarpıyor. Tosya’da Mete-Park tesislerinde bir ikindi namazını eda ettim. Mescit o kadar tenhaydı ki anlatamam. Molalarda ayrıldığım ve varacağım yerlerdeki yakınlarımla telefon görüşmelerim oluyor. Önümdeki televizyondan yol güzergâhını izliyorum. Arada haberlere göz atıyorum. Yollar kan gölü. Terörle ilgili haberler başı çekiyor. Çok hüzünlendiriyor bu haberler beni. Kilometreler gittik. Bir zamanlar çayını içip, havasını soluduğum Terme- Soğancılar Tesislerinde mola verdik. Terme’de çalıştığım sıralar Artvin’den geldiğimde ailemle birlikte gece çalıştığım köye giden araç olmadığından sabaha kadar bu tesislerde beklerdik. Burası adeta bedava oteldi bizim için. Gece boyu hemen hemen hep uyudum. Çavuşlu’da ekmeğimizi aldık. Bu ekmek, bayatlamayan ünlü bir ekmektir. Türkiye’nin her yerine ulaşıyor.
Yol gittikçe bu defa Of’a vardık. Of’ta kahvaltımızı yaptık. Of dedikçe of çekesim geliyor. Dokuz senemi erittiğim Of. Meslek yaşamıma başladığım Hayrat, eskiden Of’a bağlı bir beldeydi. Ben, 1985’de ayrıldıktan sonra ilçe oldu. Rize’ye yaklaşıyoruz.’Bebek dostu ile hoş geldiniz’ afişi çok ilgimi çekti. Sebebini araştıracağım. Karadeniz’le kol kola yürüyorum adeta. O’nun dostluğu, sevecenliği ve sıcaklığı ta içime kadar işliyor. Güneşin ilk ışıkları Rize semalarından üzerimize damlıyor. Bir zamanlar ‘ Demir ağlarla ördük Anayurdu bir baştan’ sözlerini göğsümüzü gere gere haykırıyorduk. Şimdi de ‘oto yollarla ördük ülkenin dört yanını’ diye değiştirip haykırsak yeridir. Her nereye varıyorsak devletimizin hizmet elinin oraya ulaştığını görüyoruz. Otobüslerdeki konfor, yollardaki rahatlık, seyahatleri çile olmaktan çıkarıp zevk haline getiriyor. Saat 9 sularında Hopa’dayız. Mola vermeden Artvin’e devam ediyoruz. Hopa tünelinin inşa edilecek olması özellikle kışın yapılacak seyahatleri güvenli kılacaktır. Borçka’dan geçerken devletimizin buraları bir şantiyeye dönüştürdüğünü görüyor ve sonsuz heyecan duyuyorum. Artvin’in daha da yaşanır bir şehir olma yolunda dev adımlarla ilerlediğini görüyorum. Baraj gölü de Artvin’in doğasıyla örtüşmüş. Yemyeşil hali gözlerimi büyülüyor. Sayısız viyadüklerden ve tünellerden geçerek Artvin’e varıyoruz. Girişte’ Doğa Cenneti Artvin’e hoş geldiniz’ tabelası ile kucaklaşıp güzel Artvin’imize kavuşuyoruz. Muhammet Avcı/ Temmuz 2010