Bir genel seçimin yine arifesindeyiz. Cadde ve sokaklar partilerin afişleriyle doludur. Yine sokak ve caddeler siyasi partilerin gürültülü- patırtılı geçişlerine sahne oluyor. Meydanlarda her gün birkaç partinin mitingi yapılıyor. Gazetelerde ve televizyonlarda ilk haberler hep seçimle ilgili oluyor. Liderlerin belden aşağı vurucu konuşmalarıyla yatıp kalkıyoruz. İnsan demeden edemiyor: Şu seçim bir geçse. Eskiden Osman Bölükbaşı’nın mitinglerinin çok kalabalık olduğunu fakat bu kalabalığa karşılık sandıktan aksine çok az oyun çıktığını büyüklerimiz hep söylerler. Mitinglerin meydanlarda hala artarak devam etmesini anlamakta zorluk çekiyorum. İletişimin baş döndürücü bir biçimde gelişmiş olduğu bu çağda meydanlarda nutuk atmanın gereğinin olmadığını düşünüyorum.Olması halinde de aralıklı olmalıdır. Günlerce hazırlıklar yapılır, güvenlik tedbirleri alınır, sokak ve caddeler trafiğe kapatılır ve gelecek olan bir liderin yapacağı konuşmaya ortam yaratılır. Hatta köylerden ve beldelerden kent merkezlerine araçlarla insan taşınır. Çok kere tanık olmuşum ki, köyde olan yurttaşlarımızdan bazıları bu araçlarla şehre gelirler fakat özel işlerini görür, mitinge katılmadan akşam olunca köylerine dönerler. Mitingde yapılan konuşmayı akşamleyin televizyonlardan izlerler. Mitinge katılanların birçoğunun ise her mitingin şakşakçısı olduklarını bilmeyenimiz yoktur. Miting öncesi ve sonrası gerçekleşen ölüm ve yaralanmalar ise işin cabası. 1983 seçimlerinin öncesini birçok kişi unutmamıştır. Özal ile Calp’in ‘Köprüyü satarım- sattırmam’ tartışması her şeyi özetlercesine halkın iradesine ayna tutmuştur. Olağanüstü bir sürecin ardından gerçekleşen bu açık oturum, normalleşmenin dorukta olduğunu varsaydığımız şu günlerde neden gerçekleşemiyor? Başta ABD’de ve birçok ülkede liderler televizyona çıkar, kozlarını halkın önünde paylaşırlar. Bizde ise biri çıkar Kastamonu’dan, diğeri Kars’tan seslenir seçmenine. Bana kalırsa halkımızın çoğunun kararını çoktan verdiğini, mitinglerin ve afişlerin sonucun değişmesinde pek etkili olmayacağı kanaatindeyim. Bütçeden seçimler için ayrılan milyarlarca lira para ya görsel ya da ses kirliliğine yol açmaktadır. Bu bütçeyle kaç bin köyün yolu asfaltlanır, kaç köye yol, okul ve köprü olarak hizmete dönüşür. Varın bunun hesabını siz yapın. Maç nakli gibi mitingler de canlı olarak yayınlanır ve vatandaşımız evinden veya işyerindeki koltuğundan televizyondan canlı olarak izler.Bu uygulama bir çok TV kanaları tarafından zaten gerçekleştiriliyor. Birçok konuda mesafe kaydeden Türkiye, bu konuda maalesef yerinde saymaktadır. Bilgi çağında olduğumuzu göğsümüzü gere gere haykırıyorsak bu ilkel meydan savaşlarına da son vermeliyiz. Özlüyorum: Seçime katılan tüm liderler çıkıp devletin televizyonuna çıkmalarını ve yaptıklarını ve yapacaklarını halka anlatmalarını. Bilişim çağında hala sandıklarda oy kullanmamızı da anlamış değilim. Kimliklerimiz bankamatik gibi özelliklere göre düzenlenip internetten neden oyumuzu kullanmayalım? Bu uygulama, seçmen kütükleri, seçmen bilgi kâğıdı ve sandık gibi kırtasiyeye gerek duyulmaksızın yaşama geçirilmelidir. Yurttaşımız seçim günlerinde nerede bulunuyorsa orada bankamatikle ATM’den para çeker gibi internete girip oyunu kullanabilmelidir. Yurt dışında bulunan yurttaşlarımız da gümrük kapılarındaki ıstırabı yaşamamalıdırlar. Bulundukları ülkeden oylarını internet ortamında kullanabilmelidirler. Ülkemiz aylarca seçim atmosferiyle meşgul edilmeden hizmet yarışında adımlarını sıklaştırarak yürüyüşünü sürdürmelidir. Siyasi partilerimiz de günlük dalaşmalarla ve kısır çekişmelerle mesai tüketmemeleri ülke kalkınması için proje üretmelidirler. Şurası unutulmamalıdır ki, günümüzün insanı artık öyle eskisi gibi ucuz vaatlere kanmamaktadır. Muhammet AVCI 2011 Mayıs