İsa Çelik ve ben Artvin'den köye gidiyorduk. O zamanları şimdiki gibi servisler yoktu. Sırtımıza yükümüzü alır yaya çıkardık köye.
Sanırım ortaokulu okuduğumuz sıralardı. Bir bahar mevsiminde Rahmetli İsrafil Çelik, İsa Çelik ve ben Artvin'den köye gidiyorduk. O zamanları şimdiki gibi servisler yoktu. Sırtımıza yükümüzü alır yaya çıkardık köye. Şamar Köprüsünü epeyce geçmiştik. Konuşuyor, şakalaşıyor ve bir yandan da yolu bitirmeye çabalıyorduk. Tam Bağların karşısına Horomet denilen mevkiye çıkmıştık ki bir de ne görelim yolun üzerinden bir çamur deryası inmemiş mi? Geçmemiz imkânsız. İsa'nın ayağında çizmeleri vardı. İsa şap şup çamura bata çıka yolu karşıya geçti. Kaldık İsrafil ile ben. Ben dedim, _ İsa çizmeleri atta biz de geçelim. Sağ olsun kırmadı bizi çizmeleri attı atmasına ama nasıl ve nereye? Elini çizmenin üst tarafından tutmuş olacak ki çizme atılırken bükülmesin de dereye inmesin mi? Başladı ağlamağa İsa. _ İnin çizmelerimi çıkarın, inin çizmelerimi çıkarın N’apsaydık, kendi ayakkabılarımızla çamurlara bata bata geçtik yolun karşısına. İsrafil ayakkabılarını verdi, İsa'ya. İsa da giyinip indi dereden çizmelerini çıkardı. Her seyahatimde o yerden geçerken o anı hatırlarım. İsrafil şimdi vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. İsa’nın da kulakları çınlasın.